Sevgi
Düğün gecesi
Şeb-i Arus, Farsça ve Arapça kelime kökenlerinden gelmekte olup Türkçe karşılığı “Düğün Gecesi anlamında kullanılmakta ve Mevlevilikte, Mevlana Celaleddin Rumi’nin vefat ettiği geceye atfedilmektedir.
Mevlana bu geceyi -günü Yaradanına , Sevgilisine kavuşma gecesi olarak düşündüğü için Düğün Gecesi olarak adlandırır. Onun içindir ki her yılın 17 Aralık günü’nde Mevlana Hazretleri düzenlenen muhteşem Sema törenleriyle anılmakta idi, ancak geçtiğimiz Aralık ayında dünyayı saran salgın sebebiyle biraz buruk geçti anma programı.
1207 yılında Afganistan sınırları içerisinde yer alan Belh şehrinde doğan Mevlana’nın ailesi ve yakınları 1212 veya 1213 yıllarında, Moğol istilaları sebebiyle oradan ayrılarak bir çok yerde çeşitli sürelerde kalındıktan sonra Karaman’a gelmişlerdir. O yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında olup, Konya ise bu devletin Başşehri idi, Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat, zamanının büyük alimlerinden olan Mevlana’nın babası Bilginler Sultanı Sultanü’l Ulema’yı Konya’ya davet etmesi üzerine Konya’ya yerleştiler.
Sultanü’l Ulemanın vefatından sonra talebeler, Mevlana’nın etrafında toplandılar, gerçekten de Mevlana zamanının büyük bir ilim ve din alimi olmuş, etrafına ışık yaymaya başlamıştır. Vefatından 7-8 asır geçmesine rağmen hala onun yaktığı meşale yanmaya devam etmektedir.
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız . Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir” diyen Mevlana, gönüllere taht kurmuştur. Hayatını “hamdım, piştim, yandım” diye özetleyen Mevlana, hala gönüllerde yaşamaya devam etmektedir ve dünya durdukça da yaşayacaktır.
Tüm insanlık tarafından hayranlık duyulmuş olan gönül adamının, ”Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol, Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, Hoşgörülülükte deniz gibi ol, Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” öğüdü günümüz dünyası için de ne kadar elzem değil mi?
Türk-İslam Aleminin yapı taşları olan gönül sultanları Ahmet Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre silsilesine bakıldığında; tamamı ”ben”lerini,”ego”larını,”ene”lerini gömerek gönüller yapmışlar, gönül yıkmamışlar, incinseler de incitmemişler, kırılsalar da kırmamışlardır.
Onun içindir ki ölümü, ayrılık değil kavuşma olarak düşünmüşler, aradan asırlar geçmesine rağmen gönül tahtlarındaki yerlerini de muhafaza etmişlerdir.
Ömrümüzün ve Sevgiliyle buluşmamızın Şeb-i Arus tadında olması temennisiyle…
Necmettin Başkut- Sevgi Vakfı Y.K.Ü