Bizimle iletişime geçin

Kalemden Damlalar

Hangi mevsimin nefesindeyiz?

İsa Akgül

tarihinde

yayınlandı

İnsan, ilk nefesle adımını atarken dünyaya, geldiği önceki dünyasının kapısını kapatır. Bir gün, bir nefesle de geldiği dünyasının kapısını kapatırken, yeni bir dünyanın kapısını açar. Her nefes, bir “başlangıç” ve “son bulma” yı içerir. İnsan, ilk nefesle son nefes arasında zamanın saniyelerini tüketir,  an’larını kullanır. Alacağı nefesin, son nefes olacağının bilincindedir, bilincinde olmalıdır da. Her nefsinde, doğumu tadabildiği gibi ölümü de tadabilme, yaşayabilme inancıyla zaman yolculuğunu devam ettirir.

İnsan ömrü, iki nefes arasındaki nefes sayısı kadardır. Her bir nefes aynı zamanda iki nefes gibidir. Güneşin, bir yönden doğarken, aynı yönün diğer tarafında batışı gibidir.  Bize göre batmakta olan güneş. Diğer yöndekilere göre doğmakta olandır. İnsan, iki nefes arasında nefeslenendir. Bulunduğu zaman dilimine göre ne kadar nefes alıp verdiğini de bilemez. Çünkü ömrü boyunca ne kadar nefesle nefesleneceği bildirilmemiştir. Bildirilmeyenin de bilinmesi mümkün değildir.  Aldığı ve verdiği nefeslerin çetelesini tutmak istese de başaramaz. Kayda almayı düşünse, bunu yapmayı azmetse, oturduğu yerden hiç kalkmaması, hiçbir şeyle ilgilenmemesi gerekir.  Nefeslenebilmesi için elzem olan ihtiyaçlarını da kendisi karşılayamaz bir halin içerisine girer. Böyle bir halin içerisinde olması da zaruri ve asli görevlerinin ihmaline ya da hiç yerine getirilmemesine sebep olacaktır. Var olmanın özüne de aykırıdır. Abesle iştigaldir. İnsan, ömür süresini, nefes sayısı bildirilmediği için yılla ifade eder. Ki ömrü yıla göre değil, nefes sayısına göredir.

Her yaratılan nefesle nefeslenecektir. Önemli olan, ilk nefesle son nefes arasını bereketli toprak kılabilmektir. Baharı hissedebilmektir. Yaz nimetlerine kavuşabilmektir. Semanın mavi derinliğinde kanat çırpabilmektir. Deryanın serin sularında huzurla kulaç atabilmektir. Nisan yağmuruyla zerreleri şifa damlalarıyla doldurup, gökkuşağının tüm dinlendirici renkleriyle renklenebilmektir. İç deryamızın dalgalarında dirilebilmektir. Yürek çiğdemlerini gerçek sevda denizinde filizlendirebilmektir. Yürek goncalarını gülleştirebilmektir. Kalp toprağımızı, bünyeye zarar verici ayrık otlarından, yabani dikenlerden, ithal tohumlardan arındırabilmektir. İki nefes arasında, huzurun afakına ulaşabilmek için öz ile buluşmak, özün hamuruyla yoğrulmak, öz ateşinde pişmektir. Yanmaktır. Kar olmaktır. Her nefes alıp vermenin ana gayesi de zaten “olmak” olmalıdır.

İnsan, nefesliyken nefessiz olmaktan hep kaçınmalıdır. Nefesler; nefes alıp verene zarar veriyorsa, yaşadığı halde hiç yaşamamış gibi hal içinde bulunduruyorsa, nefeslerimiz nefessiz demektir. Nefesi, nefesli iken öldürmemek gerekir ki bu bir asli görevdir, sorumluluktur. Her nefes, değerlendirmeye, analize, sorgulamaya tabi olacaktır. Değerlendirilen de “iyi” veya “kötü” notunu alarak, “ceza” ya da “mükafat” görecektir.  Aklı olan her nefesli, nefesinin iyi derece ile değerlendirilmesini ister. İstemesi de olağandır, abes değildir. Hiçbir kimse kötü ile hemhal olmak istemez. Nefeslerimizi temiz, pak libaslarla süslememiz erdemliktir.

İlk nefesini veren dikişsiz beyaza sarıldığı gibi son nefesini veren de dikişsiz beyaza sarılacaktır. Geldiğinde sunulan ne ise giderken de götüreceği odur. Temiz geldiği gibi temiz olarak gidebilmek önemli olan… Kirlenen nefeslerin temizliği nedamettir, pişmanlıktır. Kirlenmeye sebep olanları terktir.  Kirletici olanlardan kaçınmaktır. Uzaklaşmaktır. Nefes toprağını bereketli güneş gıdalarıyla buluşturmak, şifalı suların damlalarıyla nimet okyanusunda yüzdürmektir.

Nefes, kendisine nefeslenmeyi vereni unutursa, karanlığın virüsleri bünyeye kuşatmaya başlar. Yapılması gereken ihmal edildiğinde, zerrelere mikrop yuva haline döndürür. Karanlığın olduğu yerde aydınlık, mikrobun olduğu yerde sağlık, virüsün olduğu yerde de huzur olmayacaktır. Nefes, istemese de, bu halde kendini boğuluyormuş gibi hissedecektir. Hatta boğulmanın katmanlarını da yaşayacaktır. Nefes, özüyle hemhal olmadığında, yürek depremlerinin, kalp kasırgalarının, zihni yıkıcı dalgaların, sadrı param parça edici fırtınaların olması da olağandır. O nedenle nefesi özüyle buluşturmak, özünden ayrı bırakmamak gerekir.

Nefes yüreğinin susaması gerekir ki, rahmet damlalarına kavuştuğunda kendini bulsun.Yanması gerekir ki, verene teslimiyetiyle külleşsin., küllerinden Gülşen olsun. Yürek gülizardaki o has gülle gülleşsin. Pişmesi gerekir ki, alnın temiz toprakla vuslatından, tün hücreleri diriliş muştusuyla arınsın. Uzuvları asli görevini yapmanın tadını tatsın ki, tüm karanlıkları aydınlık olsun. Mehtapla buluşarak nurla demlensin.

Her nefes kendini bilmeli, tanımalı ve okumalıdır. Kendini okuyamayan nefes, hiçbir özelliğini, farklılıklarını, değerlerini ve önemli oluşunu bilemez. Nefeslenme nedenini, amacını, gayesini idrak edemez. Kendisine verilen nimetleri yerli yerinde değerlendiremez. Kendisini hemcinsi olmayan diğer nefeslilerden farklı kılan ve en üst derecede olmasını sağlayan aklını, iradesini kullanamaz. İki nefes arası, her nefesinde zindan olur.

Nefes, kendini ve kendine nefesi vereni bilir, tanır, zerrelerinin her noktasına işlerse; ömrün her mevsimi, mevsim tadında nefeslenir. Zulmet nura döner. Karanlık aydınlığa adım atar. Boğucu toz bulutları, bereketli rahmet damlalarına döner. Saba rüzgarı, her daim serinletici tılsımlarını esirgemeden ulaştırır. Toprak, bin bir çeşit ve renkteki deva nimetlerini ikram etmekten bıkkınlık duymaz, nefesin ayakları altında olmaktan da hiç şikayet etmez. Mevsimler, kendilerine ait tüm duraklarının dinlendirici ve ferahlatıcı an’larını yaşatmaktan usanmaz, cimri davranmaz, huzursuzluk etmez, aksine tiryaklarını sunmanın hazzını yaşar. Mutluluk nehrinde akıp gider neşeyle ve sevinçle… Gece, karanlık elbisesinden binlerce lamba ile nefesin yüreğini aydınlatır. Gündüz, aydınlığının gizemli hallerini, aşkın buğusuyla her daim yaşatır. Ay, nurlu ziyasının perdelerini kaldırır, nurun bütün renklerinin en ince katmanına kadar kapışlarını açarak kalbi sevda denizinin afakında konuk eder.

Nefesin dünü geçmiştir. Geçmişin görünmez sayfalarına yazılmıştır. Yarının ne olacağı da belli değildir. Her nefesin son nefes olabilme ihtimali vardır. Bildirilmediği için bilinmeyendir. Nefes için her an ya da her nefes alışı bugündür. Bugün, an’ları kıyma makinesi gibi kıyma yapmaktadır. Değirmen taşları arasında öğütmektedir. Her nefes, nefes an’ını iyi değerlendirmelidir ki, her an kır çiçeği olsun. Nefes yolundaki çakıl taşları birer gül, yolun tozları yeşil çimen, çamurları nimetli nebat olsun. Kır kokuları, envai çiçek rayihaları kuşatsın, sarmalasın ve kendisiyle buluştursun. Her nefes, son nefes olabileceğini bilerek nefeslenmelidir.

 İki nefes arasında yol alan, kısa ve uzun süreli olduğu bilinmeyen ömrün; huzur  veren, mutluluk dağıtan, dinlendiren, ferahlatan, yeniden hayat veren, diriltici esintiler sunan, diri ve canlı tutan aydınlık mevsimini yaşamak var iken, karanlık, boğucu, bunaltıcı, kirletici, huzursuz, mutsuz kılan, sağlıksız an’ları içeren mevsimi neden yaşamak istesin ki?

Aydınlık var iken karanlığı neden tercih etsin ki olgun bir nefes?

Nefeslerimiz hangi mevsimi yaşıyor ya da hangi mevsimin nefesindeyiz?

Hiç düşünebildik mi?

Okumaya Devam Edin
deneme bonusu casino deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler