Sağlık
Ey dünyadaki tüm erkekler, size sesleniyorum aslında hepiniz birer kronik prostatitli adayısınız…
2008 yılında beri çeşitli üroloji hastalarıyla ve hastalıklarıyla haşır neşirim. Ama açık olmak gerekirse en sevmediğim 2 hastalık var ki hala bu satırları yazarken tüylerim diken diken oluyor: 1. si İnterstisiyel Sistit 2. si ise Kronik Prostatit. Çünkü her iki hastalığın da ne nedeni tam olarak aydınlatabilmiş ne de tedavisi tam olarak tanımlanmış. Bu grup hasta zaten polikliniğe geldiğinde kapıdan girer girmez kendini belli eder. Endişeli bakışlar, çaresizlik içinde oradan oraya savrulmuş hayatlar, bir de Coşkun Hoca da görsün diyip bana gönderilen hastalar. Sonuç ise ne yazık ki genellikle yok. Çünkü bu hastalıklar halen ürolojinin bilinmeyenin konularındandır. Gerek asistanlık eğitimi gerekse uzmanlık sırasında bu konulara yeterince eğilmediğim, polikliniğe gelen hastalara da gereken vakti gösteremediğim için bu hastalara karşı hep bir baştan savma, farklı bir merkeze yönlendirme gibi bir tavrım vardı. Ta ki hastanede termoterapi tedavisini uygulamaya başladıktan sonra. Bu tedavi aslında iyi huylu prostat büyümeleri için kullanılan bir yöntem olmakla beraber kronik prostatit için de kullanıldığını biliyordum. Ama kronik prostatitli hastaların içinde bulundukları genel olumsuz duygu durumları ile baş edememe korkusu ve kesin sonuç alınamama ihtimali olan bir tedavi yöntemi de olduğu için hep bir mesafeli yaklaştım. Sonra termoterapideki tecrübem arttıkça yavaş yavaş kronik prostatitli hastalara bu tedaviyi önermeye ve uygulamaya başladım. 1,2,3 dedikçe sayı artmaya başladı. Bu hastalarla konuştukça yaşadıkları problemleri, uygulanan tedavileri, harcanan paraları öğrendikçe iyice karamsarlığa saptandım. Her bu tedaviyi uyguladığım hastadan sonra çok kez dua ettim inşallah bu genç iyileşir de günlük yaşantısına geri döner diye. Kiminde faydalı oldu, kiminde faydalı olmadı. Acaba nerde yanlış veya eksik yapıyorum diye kendi kendime düşünürken bana gelen hastaların sorduğu soruları da gördükçe sorulara tatmin edici cevaplar veremediğimi, sosyal medya kaynaklı yoğun bir bilgi kirliliği olduğunu, her kafadan bir ses çıktığını, suiistimale de açık bir konu olduğunu fark ettiğim. Sonra aklıma Mesnevi’deki ‘Karanlıktaki Fil’ hikayesi geldi.
‘ Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler. Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkânı yoktu. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar. Birisinin eline kulağı geçti, Fil bir oluğa benziyor dedi. Başka birisinin eline ayağı geçmişti, dedi ki: Fil bir direğe benziyor. Bir başkası da sırtını ellemişti. Fil bir tahta gibidir dedi. Hortum gibidir, boru gibidir, soba gibidir diyenler oldu. Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu. Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif. Herkesin elinde bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı. Duygu gözü ancak avuca, ancak köpüğe benzer, avuç bütün fili birden elleyemez ki! Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka. Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen. Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen.. ne şaşılacak şey “Köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun.”
Hastaların çoğunda fark ettiğim ortak sıkıntı hastalığı tanımamaları, kulaktan dolayı bilgilerle hastalıkla savaşmaya çalışmalarıydı. Genelde ‘-it’ ile biten kelimelerin enfeksiyonla ilgili olduğunu düşündükleri için tüm inanışları bakterileri yok etmek, enfeksiyonu kurutmak olduğunu görünce en temelden başlayıp Gelişme bölümünde prostatı , enfeksiyon nedir iltihaplanma nedir farkları nelerdir, akut ve kronik prostatit nedir farkları nelerdir, neler kronik prostatite yatkınlık yaratıyor bu konulara değindim. Bana ulaşan hastalara yapılan tetkikleri gördükten sonra tanı nasıl konulmalı bu konu üzerinde bilgiler verdim. Bu hastalığın bir hastalık olarak değil de şikayetlerin bir araya gelip kümelendiği bir yap-boz gibi düşünmekte fayda olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden tedavinin de sadece antibiyotik tedavisi olmadığını, her bir şikayetin özelinde bu şikayetlerin tedavisi edilmesini aktarmak için tanı ve tedavi bölümlerine biraz fazla ağırlık verdim. Hastaların çoğunda başarısız antibiyotik kullanım öyküsü olması; bu yüzden kanıtlanmış enfeksiyonu olmayanlar dışında antibiyotik kullanımının size zarar vermekten başka bir şey sağlamayacağını aktarmaya çalıştım.
Tüm makalelerden elde ettiğim bilgileri paylaştıktan sonra tüm ana mesajları derleyip toparlayıp Tartışma kısmında yer verip Sonuç kısmında özetledim. Kitabın sonunda ise kronik prostatit tanısında ve tedavinin sonuçlarını takip etmek amacıyla kullanılan ölçekleri bulabilirsiniz. Sizden ricam kitabı 3-4 kez okuyun, gerekirse kendinizce özet çıkarın, birazdan aşağıda paylaşacağım soruları kendinize sorun ve ölçekleri uygulayın. Bir ürologa giderken de soruların cevaplarını ve bu ölçek sonuçlarını yanınızda götürün, kendisiyle paylaşın….
Aslında bu kitabı okurken dünyada bu hastalığa yakalanan ve tedavi olamayıp iyileşemeyen tek insan olmadığını sakın unutma. Her yaş grubundaki tüm erkeklerin de aslında birer kronik prostatit adayı olduğunu unutma. Dünyadaki erkeklerin %25’inin hayatlarının bir döneminde kronik prostatite yakalandıkları saptanmış. Belki bu oran size yüksek gelebilir. Fakat erkekler sürekli şikayetlerinden bahsedip etrafı bunaltmamak, mızmız demesinler ve belki de utandıkları için bu sorun kümesini kimseyle paylaşamadıkları saptanmış. Bu nedenlerle bu grubun %20’sini hiç bir tedavi al(a)mamışlar. Ayrıca tedavi alsın almasın kronik prostatitlilerin zaman içinde yarısında şikayetlerinin geçmesi acaba verilen tedavilerin yanlış mı yetersiz mi yoksa gereksiz mi kaldığını sorusunu son yıllarda sıkça gündeme gelmesine neden olmuş. Hekim olarak biz nerde neyi eksik veya yanlış yapıyoruz? Tedavilere ek neler yapmalıyız? Yaşam tarzının bu hastalıkla mücadele etkisi var mı? Aileden, çevreden veya psikoterapi veren birisinin desteği kronik prostatitten kurtulmak için bir avantaj sağlar mı? Hastalık hakkında yeterli bilgiye sahip olmak hastaya fayda sağlar mı? Son yıllarda bu konular özelinde yoğun bir çalışma olduğunu size rahatlıkla söyleyebilirim.
Yapılan bir çalışmada bir kronik prostatitli hastanın yıllık hastalık maliyetinin 4400 dolar olduğu gösterilmiş. Tabi bu tutar sadece tanı ve tedavi için harcanan tutar değildir. Hastada neden olduğu iş gücü kaybının da hesaba katılmasıyla ortaya çıkan maliyet hesaplamasıdır. Bilgi kirliliği içinde yaşanan kafa karışıklığı, çaresizlik, utanma nedeniyle sorunlarının paylaşamama, dönem dönem şiddeti artan şikayetlerle mücadele edememe, yaşadığı durumdan dolayı toplumdan dışlanma endişesi kişiyi iyice bataklığın derinliğine doğru itmekte kimi zaman ölümü bile düşünmeye neden olmaktadır. Umarım bu kitap ile birçok arayıp da bulamadığınız soruların bilimsel geçerliliği olan kaynaklar çerçevesinde cevabını bulur, aslında bu dertlerden kurtulma ihtimali olduğunu (çeşitli yöntemlerle %80’e varan iyileşme ihtimali) en azından psikolojik olarak rahatlamanızı sağlar. Yine bu kitapla hastalıkla mücadele etmeyi, geleceğe pozitif bakmayı, sorunlara tek başınıza değil de aileden ve/veya çevrenizden alacağınız sosyal desteklerle internetteki güvenilir bilgi kaynakları ile bu hastalığa karşı daha nasıl güçlü olabileceğinizi fark edersiniz.
İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmak gerekirse bir özeleştiri yapmakta fayda olduğu görüşündeyim. Hekim olarak biz bu hastalardan kaçıyoruz: Çünkü ben dahil çoğumuzun bu konu hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumuzu düşünmüyorum. Ayrıca çeşitli nedenlerle hastaya ayrılan kısa muayene süreleri, muhtemel faydası olacak tedavi yöntemlerinin SGK tarafından karşılanmaması da bu konu hakkında farkındalığı olan hekimlerin de elini kolunu bağlamaktadır. Eğer kitabı okuyan hekim olursa en azından bu kitap sayesinde bilgilerini pekiştirmiş, güncel literatürü gözden geçirme fırsatı yaratmış olacağını da düşünmekteyim.
Şimdi, sizden bir ricam var. Lütfen kitaba başlamadan aşağıdaki soruları okuyun ve cevaplarını bir kağıda yazın……….
1. Sizin kronik prostatit serüveniniz nasıl başladı?
a. İlk ne zaman kronik prostatitle ilgili şikayetleri fark ettiniz? Bu şikayetiniz siz ne yaptıktan veya yapmadıktan sonra oldu? Bu şikayetiniz ne kadar sürdü?
b. Tüm şikayetleriniz nelerdir?
c. Kronik prostatit tanısını ilk ne zaman aldınız?
d. Tanı koymak için hangi yöntemler uygulandı?
e. Hangi tedavileri hangi süre ile aldınız?
f. Sizce en çok hangi tedaviden fayda aldınız?
g. Sizce iyileştikten sonra yeniden şikayetleriniz olmasın diye aldığınız bir ilaç veya uyguladığınız bir yöntem var mı?
h. İyileştikten sonra eğer şikayetleriniz yeniden oluştuysa sizce yeniden oluşmasına neden olanlar nelerdir?
2. Bu hastalık sizin cinsel yaşamınızı etkiledi mi? Etkiledi ise ne şekilde etkiledi?
3. Hastalıkla baş etmenizde size iyi gelen herhangi bir yöntem/uygulama/tedavi var mı?
4. Sizce bu hastalığın en kötü tarafı ne?
5. Bu hastalık size neler hissettiriyor?
6. Bu hastalıkla ilgili başkalarına faydalı olabileceğini düşündüğünüz herhangi bir şey var mı?
7. Bu hastalıktan sonra hayatınızda neler değişti? Gelecekle ilgili korkularınız ve beklentileriniz nelerdir?
Bence bu soruları bir yerlere yazarak cevaplamanız bile size iyi gelmiştir. Kitaba artık başlıyoruz. Lütfen sayfalarda ilerledikçe arada bir cevaplarınıza bakın ve kendinizi gözden geçirin. Kitabın en sonundaki ölçekleri uygulayıp sonuçları cevapladığınız kağıdın altına not düşün ve o kağıdı mutlaka saklayın. İlerleyen dönemlerde hastalığınızdaki kendiliğinden olan veya bir tedavi sonrası gelişen herhangi bir yöndeki (olumlu veya olumsuz) değişimi bu kağıttaki sonuçlara bakarak karar verin.
Hepimize şifa olması dileği ile…..
*Bu bölüm, ‘Bilimsel Gözle Halkın Diliyle Kronik Prostatit’ adlı kitabımın Önsöz kısmıdır.
Doç.Dr.Coşkun Kaya, FEBU
Sağlık Bilimleri Üniversitesi
Eskişehir Şehir Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği
E-mail: info@drcoskunkaya.com
Youtube adresi: @docdrcoskunkaya
Instagram adresi: @docdrcoskunkaya
Facebook : @docdrcoskunkaya
Tiktok: @ontakımcicoskunhoca