Bizimle iletişime geçin

Kalemden Damlalar

Yoksa siz unutabildiniz mi?

İsa Akgül

tarihinde

yayınlandı

         Bazı anılarımız vardır ki bizi geçmişimize alıp götürür. Film şeridi izler gibi hatıralarımızın katarında dolaştırır, adım adım gezdirir. Hatta öyle bir yer tutar ki sürekli sizinle beraber olur, her an taptaze durur. Her türlü olumlu ve olumsuzluklara rağmen hiçbir zaman silinmez. Hatıra sayfasındaki noktasından ışığını yakar, kendini unutturmaz, siz unutmak isteseniz bile… O, yeri geldiğince, vakit saati haber verdikçe ziyalı kandilini yakar durur…

        Doğduğumuz, gözümüzü açtığımız, ilk nefeslerimizi soluduğumuz ve dokunuşumuzu yaptığımız, üzerini saran beyaz bulutlarına baktığımız, güneşiyle gözlerimizi kırpıştırdığımız topraklar yok mu?

       Anne kokusu gibidir… Nerede, nasıl olursanız olunuz, rahmet kokusu gibi sizi kuşatır, sarmalar, ihata eder ve hiç bırakmaz. Yıllar sonra bile yitikleşip silinmez. Hasret, özlem katmerleşip bütün hücrelerinin zerrelerini kuşatır. Ana şefkati misali sarmalar.

     Buram buram toprağın kokusu her yöne, bahar mevsiminin ilk anıları gibi yayılır. Suyun şırıltısı, türabın rahmet rayihası, yeşilliğin taze nefes alışları, deredeki kurbağa seslenmeleri, kuşların cıvıltılı, etkili nağmelerinin birleştiği bir fotoğraf ki, seyretmeye, bakmaya doyum olmaz. Zaman su misali akıp gitse, ömür takviminin yaprakları birer birer düşse, ağaçlar hazan mevsimini yaşasa, görüntü değişikliklere uğrasa bile, ilk fotoğraf, hiç ama hiç değişmiyor ve sizinle beraber nefeslenerek yaşıyor… Öyle değil mi?

     Hele bu toprak; medeniyetleri bağrında taşıyan, gizemiyle sahiplenen, üzerinde barındırdıklarını suyuyla, yeşilliğiyle, doğasıyla ve bütünüyle hizmet edense…

     Heybetli dağların eteklerinde kurulmuş, kara kayanın altından çıkan berrak şerbeti ikram etmişse… Ve bugün de etmeye devam ediyorsa… Harikalar sunuyorsa, şehitler diyarı ve şüheda toprağıysa…

    İşte bu, benim doğduğum toprak. Ceddimin yaşadığı, emanet bıraktığı, anılarımın filizlenerek mekan tuttuğu, kimliğimin ve kişiliğimin oluşmasında tozlarının sorumluluk üstlenerek görev aldığı, hafızamın, yüreğimin bütününü kuşatan toprak… Köyümün toprağı… Ki o köy Gürleyik.

     Yer altı şehirlerini, maziyi ve geçmiş bir yaşam manzarasını içerisinde saklayarak koruyan sancak diyarı…

     Birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, dostluğun, komşuluğun ve bütün değerlerin, ilkelerin en ince noktasına kadar uygulandığı, yaşandığı, çevreye örnek olunduğu toprak bütünü…

     Daha “market” ismi sözlüklerde yerini aradığı ve bulmaya çalıştığı dönemlerde, markerlerin sistemini kuran, geliştirerek işleten, ilk market örneğini sunan topluluğun toprağıdır Gürleyik.

     “Karagüller”  in marketinde; günlük yaşamda ihtiyaç hissedilen  A’dan Z’ye , aradığın her şeyi bulmak, temin etmek mümkündü. Çevre köylerin ahalisi tüm ihtiyaçlarını buradan karşılardı. Sigaradan şapkaya, basmadan iskarpine, iğneden ipliğe, çayından şekerine, sakızından lokumuna,  ağrı kesici, ateş düşürücü hapına kadar aklına gelebilecek her şey satılırdı.

     Kendi halkının, her türlü gereksinimlerini karşılayacak meslek ve zanaat ustalarını yetiştiren, dışarıya bağımlı olmayı kabul etmeyenlerin nefeslendikleri toprağın adıdır Gürleyik.

    Nalbanttan marangoza, demirciden sobacıya, ustadan tamirciye, kalaycıdan bakırcısına, terziden marketçiye, ebesinden sağlıkçısına, ormancısından kemancısına, hatibinden hocasına, sanat ve müzik ustalarına varıncaya kadar kendi içerisinde yetiştiren, bu alanlarda da çevre köylere hizmet sunan bir topluluğun adıdır Gürleyik.

    Gürleyik; bir ticaret merkezi, İpek böceği diyarı, çevrenin odak noktasıdır. Sohbet ve muhabbetin, sevgi ve saygının, sosyal yardımlaşmanın ilk sıralarda yer aldığı, toplumsal mutabakatın kendiliğinden oluştuğu toprağın adıdır.

    Yunakta kille yıkanan çamaşırlar ve yunak muhabbetleri…

     Bulgur kaynatılan kazanlar… Cevizle yenen ve kurutulmak için Asırat’a serilen bulgurlar… Üzün ve dut pekmezinin kaynatıldığı bakır kazanlar… Etrafa yayılan miskli kokular ve pekmez toprağı… Kızıltepe, Dolmancık ve Geren’deki ırgatlık imecesi… Geren’de koca meşenin altında oynana oyunlar… Oyun oynamak için çevresindeki nesnelerle kendi oyuncağını yapabilenlerin toprağıdır Gürleyik.

     Nalbanda giderek atı nallatmak bir heves, harmanda düvene binmek bir arzu, tarladan semizlik otu toplamak ise bir tutkudur. Minta Ninemin toprak saç üzerinde, bazlama kenarında pişirdiği yumurtanın tadını unutmak mümkün mü?

    Karamatlara gidebilmek için Kara Osman dayıya yakalanmadan evinin önünden geçmek, büyük bir zafer kazanmaktı. Çünkü annem tembih etmişti. Kara Osman dayı beni yakalarsa koca kefenin içerisine atmasını istemişti annem rahmetli…

     Koreli’yi, Kel ayva’yı, Topal Hüseyin’i, Cambaz Şükrü’yü, Köter’i, Şavkı’yı, Terzi Kadir’i, Terzi Mehmet’i, Ramazanda davul çalan amcayı, Karagülleri, Koca Abdullah’ı, Iraz Ebeyi, Paşa Mehmet’i, Koca Mevlüd’ü ve ismini sayamadığımız daha nicelerini kim unutur ki?

    Konağı, mescidi, taş hamamı, tekkeyi, imam evini, yunakları, ambarları, değirmenleri, ahşap evleri, bağları, bahçeleri, akan çayı, şelaleyi ve taşlı yolları kim unutur ki?

    İmamları, paşatları, mudalları, aşağıyı, öte yakayı, orta mahalleyi, küllük burnunu, asıratı, çatağı, sinekçiyi ve subaşını kim unutur ki?

     Gece çaydan gelen doğal müziği, yanıp sönen el fenerlerini, çıra parıltılarını, yanan meşe odu nu çıtırtılarını ve sabah oluşan kuş orkestrasını ve daha nicelerini kim unutabilir ki?

    Siz unutabildiniz mi yoksa?

Okumaya Devam Edin
deneme bonusu casino deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler