Kalemden Damlalar

Ruhların kelepirleşmesi

tarihinde

yayınlandı

Sabah kalkıp, çevredeki varlıklar uyurken, odamın penceresinden dışarıya baktığımda, baharın ayak seslerinin belirtisi olan kayısı ağacının erken açan çiçeklerini görünce, iç alemimizin baharı yakalayıp yakalayamadığını düşündüm.

Günler akıp gitmekte. Geçip giden zamanın geri dönüşümü yok. Yaşanılanlar, hatıra kervanına birer birer eklenmekte. Hatırlanması gerektiğinde, hatırlanabilmesi için zihin arşivinde ömür tüketmeyi yeğlemekteler.

Günlerin uğultusu / zaman belli olmamakla beraber / bir gün döner dolaşır. Yakınlarımıza gelerek saltanat tahtını kurar. Çevresindekilere etkisini göstererek sunar ve ağırlığını hissettirmeyi planlar. Yaptıklarımız ya da yapacaklarımız karşısında bizlere bir şeyler fısıldamak isterler.

Gün /zaman bakımından / sınırlıdır. Doğuşuyla-batışıyla, aydınlık ve karanlığıyla, her iki yaşam şeklindeki misafirleriyle tamamlar süresini geriye hiç bakmadan. Belirlenen yörüngede devranını tamamlamaktır esas hedefi.

Biz de günlerle tamamlarız ömrümüzü. Onlarla sona erdiririz süreklilik arz eden eylemlerimizi. Girişim merdiveninin basamaklarına yeniden adım atmaya başlarız yeniler için. Adımlarımız atmadan önce düşünce tüneline girmeyi de ihmal etmeyiz herhalde.

Aydınlıklara kavuşuruz. Karanlıkları, yaşayarak, çözerek tanır ve ağlarız. Hayatın kırılganlığının izleri, eylemlerin alınganlığının nüveleri, niyetlerdeki samimiyetimizin filizleri, ak ve kara zamana göre ya görünürler ya da yitikleşirler.

Yitikleşen niyetler; görünüp bilinmesi gerekirken, gerçek sevgi, korku nedeniyle görünmeyenlerin, gelecek zaman diliminin etaplarında, haklılık içeren kandillerinin yanmasını beklemeliler ki, doğru yolda oldukları kavranılsın. Hayatımızda daima bir şeyler eksiktir. Yanlışlığı bilinir ama nefse hoş geldiğinden, yanlışlar doğru rafına kaldırılır. Her yapılana doğru gözüyle bakıldığından, yalancı başarılarla avunma yoluna gidilmiş olur.

Her birimizin işi gücü çoktur. Kalabalıklar arasında kurduğumuz tenha patikalarında ilerlemeye çalışırız. İşimiz, sınırı çoktan geçtiğinden kendimizde boğuluruz.

Dostlarımızın gözleriyle gözlerimizin buluşmasını genellikle arzu etmeyiz. Zemin hazır olsa da, bahaneler torbasının ağzını açarak tek tek karşımızdakine sunarız. Haklı olmak için bin dereden su getiririz. Mazeret demetini gül demeti niyetiyle sunmaya çalışırız. Sonra da dostlukları özleriz. Güzel ilişkilerin, özlü sevdaların özlemini her dem hissederiz.

Kalbimizin şelalelerinden inciler sunuluyor hep bizlere. Ruh dünyamızın gülistanından karanfilli goncalar düşüyor önümüze. Bahar ordusunun sevda yürüyüşünü görmemize, kuşların hatırlatıcı cıvıltılarını işitmemize, seher vaktinin bereketli nimetlerine kavuşmamıza rağmen, hayatımızda yine de bir şeyler eksik oluyor.

Günlük hayatın fırtınalarını yaşayan insan, geceleri bir köşede, yıldızların büyüsüyle avutur kendini. Yıldızlar taht kurma savaşını nedense hiç yaşamıyor. Çok hızlı yaşamalarına rağmen hadlerini aşmıyor, sınırları ihlal etmiyor. Bıkkınlık labirentine dalarak, ışığını dirilere ulaştırmaktan kaçınmıyor.

Kainat hep berraktır. İçi de dışı da aynıdır. Haklar her yerde aynı değerdedir. İnsanlar gözlerini kirlettiğinden, ruhlarını kelepirleştirdiğinden, zihinlerini menfaat ağıyla ördüklerinden, beynini sinsi düşüncelerle donattığından, işlerini yalancı çehrelerle, bulanık tortuyla halletmekteler. O nedenle, başarılı iken başarısız, mutlu iken mutsuz olmaktalar.

Dünya, ya bir köprüdür ya da uçurumun bir kıyısı. Köprüyü geçebilmek, sınırı aşabilmek için kelepirleşen ruhlarımızı bu halden kurtarmak gerekir. Ruhlarımızı aslına döndürebilmenin yolu, her halimizde, bir gün yaptıklarımızın hesabını vereceğimizi unutmamak, değişmeyen ölçütlerin alanına dahil edebilmektir.

Copyright © 2019 Eskişehir Objektif, powered by WordPress. made by BMCW