Kalemden Damlalar

Beyni nasırlaştırmak

tarihinde

yayınlandı

Evrenin özü nasıl insansa, insanın özü de kalptir. Yaşamın mesafeleri kalpte birleşir ve beden kalp ile idare olunur. Bir ömrün özü, kalbin huzurudur. Mutluluk, kalpte birlikte yaşanır. Olumsuz, değersiz olan her davranış, hareket ve söz, öz olan kalbin huzurunu bozar, mutluluğunu yok eder. Sözlerimiz, havaya uçanlardan değil, kalpleri okşayan, hoş kokular dağıtan olmalıdır.

İnsan, beyin jimnastiğini sürekli yapmalı ki, kişilik, kimlik olgusunu yükseltsin. Kişilik olgusunun yükselmesi, söylemlere değil, eylemlere bağlıdır. İnsan, olgunun gelişimini sözlere bırakırsa incir çuvalını mahveder. Kalp ve beyni doyuramayan, ruhun açlığını gideremeyen, zaruri gıdaları sağlayamayan kimse, şifalı kaynak suyu diye kirli, zararlı suyu içmiş demektir.

Yaşanan değerleri, artı-eksi ekseninde öz eleştiriye başvurmaz isek, icraatlar hep artı çemberinde gezer ki, hiçbir ilerleme olmaz. Fikirlerin, düşüncelerin ihtiyar olmasından kaçınmak gerekir. İnsan ve insanlığın yararına katkısı olan her fikir gençtir. Fikir ve düşünce hayatımızın genç mi, yaşlı mı olduğunu irdelemenin beyin jimnastiğinin ürünü olduğunu unutmamak gerekir.

Kendisi ile hesaplaşanların sevdalısıyım. Kendisini sorgulayan insan, iç alemindeki gereksiz fazla yükleri atarak, onları terk etmiş ve sakinliğe ulaşmış demektir. Ruhunu maddeyle kalaylamayıp bakırını gizlememiştir. Kendinde var olan bakırı, kalayla gizleyen insan, aslını ret ettiğinden, kişilik taşlarını da birer birer yıkmıştır. Böylece hayat sentetikleşmiş olur. Sentetik bir yaşamın söylemleri de sentetik olacağından hiçbir zaman gerçeği ifade etmeyecektir.

İstekler yürekten gelmeli, esmeli ve akmalıdır. Yanar- döner basma kalıplı sözler kandırmacadan başka bir şey değildir. Hak ve adalet ölçüsünde de yeri yoktur. Anahtar kullanmasını bilmeyen fertler, ömür kervanında, karşısına çıkan kapıları açamazlar ve toplumu dertleri ile istifleştirirler ki bu kendini yok kabul etmenin işaretidir.

Kişilik ve kimlik kökleri derinlere dalmayarak yüzeyde kalırsa, atılan adımlar zemine sağlam basmaz ise erozyona uğrar. Şimşeklerin arkasından gelen gök gürültülerinin sonucundaki depremleri yaşamamak için, yağmur tanelerini rahmete çevirmek gerekir. Başarının ası ve hası budur. İnsanlar maske giyeli, birbirlerine olan güven ve itimat duyguları zayıfladı. Gidilecek yolu, çalınacak kapıyı seçemiyor. Seçmeyi yapamadıklarından değer artırıcı basamakları tırmanamıyor ve tırmanamaz da.

İnsan yaşamında, her şeye göz yumma melekesi kazanırsa, iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı birbirinden ayıt edemeyeceğinden her şeyi aynı görür. Bir şey üretemediğinden kolaycılığa kaçar. Hakikati saklar ve kendide sığınır. Her şeyi tenkit etmek, mutlu olmanın tadını alamayan, zihin parlaklığını elde edemeyenlerin, kelime ve cümleleriyle, başarısızlığını kapatma işlemidir.

Bir toplumu umutsuz kılmak, ancak, fertlerin moralini, moral gücünü eksilere çekmek, yalanı gerçek, gerçeği yalan göstermek, güven, cesaret ve atılımcı ruhu sıfıra indirgemekle mümkündür. Yolu ise tenkittir. Bu nedenle yapılan her tenkidi beyin süzgecinden geçirmek elzemdir.

Toplumlarda, çölleşen beyinler, süngerleşen yürekler, katılaşıp kararan kalpler ve yitikleşmiş ruhlar artıyor ise, o toplum yok olmaya mahkumdur. Çünkü, elmaslığını koruyamayanlar kömürleşmeye doğru adım atmış demektir. Bu, duyguların yok olmasına, duygusuzların duygularının rağbet görmesine sebeptir. Bu da yalancı lambaları, hakikat kandili olarak algılamak ve kabul etmektir ki aydınlık yerine karanlığı can edinmiş olunur.

Varlığını korumak için kendisiyle hesaplaşan, beyninin nasırlı olmasına çalışan, umutsuzluklara ışık saçan, zehri ilaç yapan, aklı selim olan, elmaslığını koruyan, her an kendini sorgulayan, sınava tabi tutan, kendini bilen ve tanıyan, gönül ve yürek sevdalılarının sayıları arttıkça, karanlıklar daima aydınlığa meyledecektir.

Ne mutlu kendini bilen ve tanıyabilenlere…

Copyright © 2019 Eskişehir Objektif, powered by WordPress. made by BMCW